Kadınlar diye düşündüm; sihirliydiler kadınlar. Ne harikulade varlıklardı onlar!

Dünyaya kendinden bir adet daha sunmak istemediği için yada "babası olmak istemediği için" baba olmayan Bukowski'nin baba olmadan sahip olduğu çocuklarından biridir Henry Chinaski. Daha çok içindeki çocuktur bu Henry, Bukowski'nin. O malum masum iç çocukları gibi değil de dıştaki Bukowski'nin birebir aynısı, belki ikinci dereceden türevidir bu içteki Henry. Dıştakinin bütün dünyayı sallamaz, düzene küfrü çekmiş, ucuz hayat, ucuz kadın, ucuz şarap düşkünü halleri içte bir Henry olup yazıya dökülmüş, sonra da yazıdan Bent Hamer adlı bir yönetmen izanıyla resme dönüştürmek istemiştir onu. İyi olmuş mudur? İllaki olmuştur ama sayın Hamer bu pirüpaklıkla, bu sempatik tarzla Henry'yi Bukowski'nin içinden jiletlemiş çıkarmıştır. Hani ki, bizim bu Bukowski dediğimiz adam paspal, haddince kirli, dağınık, hizadan uzak bir alemde yaşayan biri idi, bu filmde Matt Dillon ne kadar kıyıdan kenardan Bukowski'yi andırır olsa da, cici bir hayat hikayesi görünümünden uza...