Dustin Hoffman benim için oyuncu camiasının tartışmasız bir numarası. Ortalama bir saf-cesur kahraman çizgisinde her zaman hayreti mucipliğini korur gözümde. Midnight Cowboy ise benim için bütün Hoffman filmlerinin doruk noktasıdır. Fakat şimdiki meselem Dustin Hoffman'ın erken dönem sinemasına denk gelen 1971 yapımlı Straw Dogs , Türkçe'ye çevrilmiş haliyle Köpekler filmi. Remake garabetine uğramış 2011 versiyonu da bulunan film, "herkesin bir kırılma noktası vardır" temasında sessiz atın çiftesi pek olur güzellemesi yapıyor. Kim demiş, cow denilecek mesabede pozitif bilimlere kendini adamış bir ultra zihin, insanlığın o çirkin ve hayvan üstü şiddetine vasıl olamaz? Bütün o ılımlı ve gani sabırlı hallerine rağmen bir insan nasıl kendisinin bile hayretine sebep vahşetin baş mümessili olabilir? Başta demiştim, Dustin Hoffman öncelikle saf akabinde cesura bürünerek , bir cinnetin nasıl da her şeyi çözebildiğini -tabii ki pozitif bilimler ışığında- gösteriyor iz...
Tütüne bağlılığım hiç olmadı ama köpüklüsünden bir Türk kahvesi çaydan sonraki sıranın bir numarasıdır benim için. Zaten kafeinin kalbi çarptırır etkisi çaya oranla fazladır ve ben devamlı elinde fincanla gezen biri olarak o fincanın içini salt kahveyle doldursam uhrevi aleme hangi kompartımandan gideceğimin biletini tez elden keserim. Jarmusch'ların Jim de bunu diyor işte. "Kahve ve sigara mı? Ama sağlığına zararlı.." Nitekim bu sağlık zafiyeti Jim'i 1989 yılından 2003 yılına kadar huzursuz etmiş, o da yer yer bu huzursuzluğu yakın eşrafıyla film etmiş sonra da buyrun seyredin diye bizlere sunmuş. Bu eşrafta kimler yok ki? Tom Waits, Iggy Pop, Roberto Benigni, Cate Blanchett, Jack - Meg White (White Stripes), Alfred Molina.. Renée French. Renée French? Bence filmin en esrarengiz kişisi işte bu Renée Hanım. Filmin 11 bölümünde tek yalnız kahve içen kişi olan Renée French endamına, böyle bir filmde onca meşhur insan arasında bulunmasına rağmen tanınmayan birisi. Hakkın...
İnsanın asli görevleri nöbetleşe ilerler diyorum. Bunu uzunca bir vakit bloglar alemine dalamamaktan sebep içimden gelerek, göğsümü de gererek gerekirse, söylüyorum. Bu gayet yöresel bir örnek oldu bir demetten bir adet boyutunda ama bütünü oluşturan zaten o hep iplenmeyen küçük küçük detaylar değil mi? İşte son zamanlarda asli meşgalelerim bu küçücüklerden oluşuyor gibi görünüyor ama geliyorum gidiyorum acaba esaslı büyükler bunlar mı ki, doğ-yaşa-öl formülünde beşeri bir takım değişikliklerle hayata tali yollar çizip çizip kayıp mı oluyoruz diye hayıflanarak. Neyime hayıflanıyorum, cürmüm kaç dönüm yeri ışıtır hiç bilmem ama bir ışık var onu görüyorum; insana umursamazken/yoksunken herşey edebiyat edebiyat bakıyor, dağlardan şiir kopup geliyor çağlayarak, her çizgide sanat bulup eğrilik yarıçapından manidar cümleler üretiyoruz. Her delide bir Dali olduğu çıkarımından hareketle deliliğin sınırlarında yaşamanın hazzını meczup olup dağa çıkmakla eş görüyoruz. Sonra bu bir ülkü oluy...
Yorumlar
Yorum Gönder