Kayıtlar

Kasım, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mr. Genelkobra

"Kobraya kobra da desen, Bay Kobra da desen yine seni ısırır." Hint Atasözü

Cebren ve hile ile değil alın teri..

Matematiğin cebir kısmından pek hazzetmem, çok prosedüral görünür gözüme, neyse odur, hiç tartışması olmaz. Her katılığın ürküttüğü gibi cebirin soyut ve katılığı da ürkütür beni. Katı ve kırılgan bir bilim cebir, Stalker'daki muhabbete benziyor. Ben de ona kırılganım. Fakültede en çok ikinciye kaldığım dersler cebir dersleridir. Galiba beş sıralı matematik serisinden üçünü geçebilmiş idim. Bereket, o yıl müfredat değişti de yerine fizik aldım. İlk bakışta matematikten kalıp fizikten aa ile geçmek "ayol ben zorları yapabiliyorum da kolayları yapamıyorum" mekanizması gibi görünse de aslında değil. Ağız dalaşına girmediğiniz sevimli bir hoca ve basit fizik denklemleriyle olacak işler bunlar. Hani şu kadar para eder demiyorum hoşnutsuzluğuma dayandırmak için; cebir sevenlere hürmetim gına. Ama geometrinin yeri bir başka yavu. Üniversitede işine yaramayacak bir bölümde olsa bile ilk dönemlerde "bikaç üçgen-çokgen sorusu olsa da çözsem" dedirtir sevenlerine. Bilmeyen

Hafıza-i beşer

Biz ne zaman iyiydik? Vur ense al ekmek el çabukluğunda iyiydik mesela, ağzına yürüyen ekmeğini gönül rızasıyla çaldıran mazbut insan profilinde.. Yüksek empati dozajında sempatiye kaçırdığımız düşman sırtı sıvazlama hüsnüniyetimizde.. Kimseye yük olmama gayretiyle 'aman zahmet olmaya' deyip, her nesneyi bitimsiz sırtlandığımız hamallığımızda.. -Başkasının derdiyle hemhal olma- damarıyla bütün 'ajitatif' bakterilerilerin geometrik üremelerine konak canlı misafirperverliği yaptığımızda.. Alacaklısı olduğumuz her ziyanı metazorik bir amneziye dayandırıp, "bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün" şiirselliğine öykündüğümüzde.. Biz de bizmişiz ha!! Siz şimdi "iyiydik böyle be yauu" deyin, ben kalkayım.   Hiç de öyle nisyan ile malul değil hafızam.

"Altyazı"ya, nice 100. sayılara!

Resim
"İki saat sonra kalabalığın içinde, sinemadan bir dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi. Düşünüyordu: 'Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor: Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona birşeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar.' Saatine baktı: Dört buçuğa beş vardı. 'Eve gidip okusam.' Durağa yürüdü.. ' Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birden çıksınlar... " Aylak Adam - Yusuf Atılgan  (Sf. 18, YKY 18. Baskı)

Olmayana Ergi Yöntemi

Şunu eriyoruz: Her başarılı kadının arkasında başarısız bir erkek vardır.  Bize başarılı erkek kollaması adı altında hep yutturdular, yok efendim bir erkeğin hakiki başarısı arkasındaki dişi elde gizlidir falanlı göndermelerle.. Ona çok cici bakan, her türlü ihtiyaçlarını itinayla gören, ne yapılacaksa çiftletmeden yapıp başarılı olmaya hazır bir erkeğe dönüştüren esasen çok mahir kadın kişisidir denildi. Ben aslında bunları feminizm gömleğini keyinmemden kelli söylemiyorum ki giymem orası ayrı. Fakat ortada her türlü müspet davranışının, ardındaki görünmez bir dişi varlığa yüklendiği vasıfsız bir erkek profili var. Aynı zamanda algıda sosyal seçicilik de diyebileceğimiz diğer husus, kadının erkeğin gerisinde hakiki meşgalesi onu başarılı etmek sayıldığı gayet tıkız iş bölümü ki bu feminizmin zırt dediği yer. Ben, şu an bu saydıklarımın ilkine daha fazla su taşıyor gibi görünüyorum. Ama hakikat şöyle: Platon mağarası görünümündeki gölgeli hayatlarından sızıp suretlerin asıllarını gör

Büyük Hadron ve taze gençliğim..

CERN'in Büyük Hadron Çarpıştırıcısı adlı deney sistemini dünyaya duyurduğu dönem benim üniversite geçmişimin son iki dönemine tekabül eder. Biz o vakitler kollarında beton gibi kitaplar, en az 4 numara ayarında pimapen emsali gözlüklerimizle koca koca amfilerde, mükemmel ötesi bilim insanlarının dilinden düşen kelimeleri havadan kapıp defterimize nakşeder, insanlığın bu en büyük deneyinin evreni anlamadaki etkisini Einstein, Tesla, Maxwell, Faraday, Hawking vs kuramlarıyla açıklamaya çalışırdık. İşte bu cümlede ben, ömrümün en akademik yalanını söylemiş oldum. Olay aslında şöyle gelişti. CERN'in Büyük Hadron Çarpıştırıcısı adlı deney sistemini dünyaya duyurduğu dönem benim üniversite geçmişimin son iki dönemine tekabül eder. Ben o dönemlerde, gündoğumuna  kadar film yada dizi izlediğim, bir iki kitap dergi karıştırdığım, belki müzik eşliğinde sadece boş boş oturduğum için öğlen 13.30 derslerine yetişemezdim. Bu fazla iyimser, bazen 15.00 derslerine de bile isteye gitmedi