Medeniyetin dışında mı kalacaksın Haşmet?



O vakitler Turist Ömer henüz uzaya gitmemiş, Ayla Algan sevimli çıtıpıtı bir güzel, İstanbul ise Ayla Algan'dan da sevimli ve çok güzeldir. Malı mülkü sıfırıyla beraber tüketmiş fakat hala asilzade, hala paşazede Haşmet Efendi'nin:
"En canım Boğaziçi.. Bir zamanlar dedelerimiz de içlenmiş bu güzelliğin karşısında. Nasıl da o bin meyzenin bestesi. Atalarımız da geçmiş bu sulardan mağrur ve akıncı, nerde Orta Asya nerde Viyana kapıları.." diye dillendirdiği gibi, İstanbul Haşmet'ten de haşmet görkemli ama yorgundur. "Bendeniz Haşmet İbriktaroğlu.." diye başlayan ve eski asilzadelerden İstanbul beyefendisi Haşmet'in 40 küsür yıllık ömrünü kısa özet geçtiği seyirciye konuşması aynen şöyledir:
 
"..dedemin dedesi Osmanlı sarayında ibrikçibaşıymış. Dedem paşa, amcam süferadan, babam da zengin bir hovarda, hem de tüccar. Beylerbeyi'nde bir yalıda dünyaya gelmişim. Validem daha ben bir yaşındayken yakışıklı bir zabitle kaçmış. Peder; içkide iki hanı, bir koca köşkü yemiş, bitirmiş. Eh, servetin geri kalan kısmını da; ayıptır söylemesi biz batırdık. Tüccarlığın bir zamane sanatı olarak inceliklerini kavrayamadığımızdan birkaç işten anlamazın aklına uyup, birkaç madrabazın eline; çevirsinler diye para bıraktık. Ah, iflasla beraber yalıyı da sattık. Bir çul artmamacasına geriye kalan ne var ne yoksa, hepsini dağıttık. Şimdi çok rahatız Elhamdulillah. Mütevazi bir meslekte karar verdik, geçinip gidiyoruz.
Efendim, mesleğim seyyar fotoğrafçılık. Ha, başka bir iş yapamaz mıydım? Yapardım tabii, ama kendi başıma buyruk olmak istedim; yani öyle iki - üç kuruş için hürriyetimi satmak istemedim ya...
Kalkmalı, akşamda bir fazla kaçırmışım ki sormayın..."

Bizim Haşmet, dilinden de belirttiği gibi bütün harcırahı, birikimi haybeye tüketmiş; hayy'dan hû'ya gerisin geri yol almıştır. Son kertede kendine bir meslek bellemesi gerekince o, hiçbir emir altında sınırlanamayacağı seyyar fotoğrafçılığı seçmiş, kendi yağıyla pembeleşinceye kadar kavrulmayı düşünmüştür. Günlerden birgün makinesinin karşısına şöhret olma odunda kavrulan, saf ama inatçı bir kız çıkar. Haşmet bu ya, kırkından sonra öyle çabuk kabullenemese de bu tazecik fidancığa aşık oluverir, onu bu şöhret sevdasından çekip almak evinin kadını, kısmetse de çocuklarının anası yapmak ister. Ama cahil cesareti denilen kudretli çaba Ayşe kızda tükenmek bilmez, başına türlü türlü belalar açar. Bizim Haşmet Efendi de küçük cezve Ayşe'yi bu yolundan çevirmek için defaatle dilleri döker meydana.
 
Türk sineması o tarihlerde henüz televizyon darbesiyle yıkılmamış, belki de auteur denilen sanat sineması tabirine en yakın menzile erişmiştir. Metin erksan, Ömer Lütfi Akad, Atıf Yılmaz gibi o zamanın yenisi şimdinin üstadları klasik mesellerden biraz daha öte ve dokunulmamış bir zemin üzerinde ilerlemektedir. Anadolu'yu alttan alta tehdit eden batı hayranlığı İttihad ve Terakki çoktan ömrünü kifayete erdirmiş olsa da yurdum insanına kavrayamadığı, kabullenemediği bir savaşa dahil olmayı icbar etmektedir. Almanlar yenilince elbet biz de yenilmiş sayılırız ama Almanlar kazanınca kazanmış sayılmamızın mümkünatı yoktur. Zira bu gibi atıl kazanımlar yurdum insanına 'giydirilince' İzmir'in köylüsü küçük cezve Ayşe'nin üzerine giydirilen artist elbisesi gibi dikiş atar zamanla. "Efenim batının ilmini irfanını alın diyoruz ki biz", savunması neyi almamamız gerektiği konusuna eşraflıca bir açıklık sağlamaz bize. Halin böylesi mevzuyken, bol ritmli bohem musikiyle eğlencenin dibine vurma fikri, iyi eğitimle çevrelenmiş İstanbul şürekasının "halkı adam etme" düsturuna kazan kazan su taşır. Haşmet'in neden bütün nezaketine ve insancıllığına rağmen sersefil olduğunun, küçük cezve ayşenin hamurunda besbelli katık olan iyilik ve saflığı ne amaçla el ardı ettiğinin yada İstanbul'un iç kanırtan hüznünün zemininde modernitenin o hoş gıdıklamaları vardır. Devir şehnaz longa değil, "gecekondu yee yee" devridir ve daha batılı daha modern olabilmemiz için kan tükürmenin keyfini çatabilmek gerekir. 

Medeniyetin dışında mı kalacaksın Haşmet?

Aaah Güzel İstanbul (1966) / Atıf Yılmaz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Olmayana Ergi Yöntemi

Çöplük

İrrasyonel sanılar