Piramidin tabanı, amanın Maslow bilmez yalanı..


İnsanın asli görevleri nöbetleşe ilerler diyorum.  Bunu uzunca bir vakit bloglar alemine dalamamaktan sebep içimden gelerek, göğsümü de gererek gerekirse, söylüyorum. Bu gayet yöresel bir örnek oldu bir demetten bir adet boyutunda ama bütünü oluşturan zaten o hep iplenmeyen küçük küçük detaylar değil mi? İşte son zamanlarda asli meşgalelerim bu küçücüklerden oluşuyor gibi görünüyor ama geliyorum gidiyorum acaba esaslı büyükler bunlar mı ki, doğ-yaşa-öl formülünde beşeri bir takım değişikliklerle hayata tali yollar çizip çizip kayıp mı oluyoruz diye hayıflanarak. Neyime hayıflanıyorum, cürmüm kaç dönüm yeri ışıtır hiç bilmem ama bir ışık var onu görüyorum; insana umursamazken/yoksunken herşey edebiyat edebiyat bakıyor, dağlardan şiir kopup geliyor çağlayarak, her çizgide sanat bulup eğrilik yarıçapından manidar cümleler üretiyoruz. Her delide bir Dali olduğu çıkarımından hareketle deliliğin sınırlarında yaşamanın hazzını meczup olup dağa çıkmakla eş görüyoruz. Sonra bu bir ülkü oluyor kanıksadıkça, "evet, bir gün ben de meczup olacağım!". Kırk gün su yüzü görmeyip ulu bilgeler mertebesinde çetrimi kuracağım. Çünkü sanıyorum, ne kadar varlıktan kaçarsam, bütün iyeliklerden sıyrılırsam hayatta olmanın hissini daha çok yakalarım. Hayat bütün kapsadıklarıyla umuru titretmeyince ne eğlenceli oluyor amannn! Yerim malını mülkünü, en hakikisinden kürkünü deyip bütün maddiyata elinin ardını öptürmek işte böyle zamanlarda ne haz veriyor insana.. Fakat yaşamı gerçekten hissedince, varolmanın varlıktan kaçarak değil de yokluğu anlayarak mümkün olabileceğini anlayınca, malikin mülkü varsa, züğürdün tesellisi var dümdüz mantığına dönüyor her şey. Psikoloji buna yüceltme diyor, yokun yerini varı şişirerek doldurma yani. Bu mekanizmada savunmaya geçince ise daha büyük bir yanılgı çıkıyor ortaya: varlığımı bu alemde ilelebet muhafaza ve müdaafa edeceğim! Adı "Bana Jacob dokundu, kadehinden bir yudum içirdi fenomeni" de olabilir bu durumun ama hem Jack öldü gökkubede kaldı adı yadigar, hem de her birimizin senaryosunu Damon Lindelof yazmadı. Bir fani olarak işte en baştaki faraziyeme dönüyorum; insan iki kesin nokta arasında devamlı salındığından belli bir yol üzre ilerleyemiyor. Bir ihtiyacını temin ettiğinde diğerine burun kıvırıyor, sahip olduklarının üstünde oturduğundan gözü hep yukarılara bakıyor. Gözünü doyurduğunda ise kendini gerçekliyor. Ama karnı doymadan da asla gözü doymuyor. 
Abraham Maslow daha iyi biliyor bunları tabi.

İşte ben bu piramidin neresine oturacağımı bilemedim hülasa.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Olmayana Ergi Yöntemi

Ağlayan Çayır, ağlayan Eleni, ağlayan Helen..

Çöplük