Ağlayan Çayır, ağlayan Eleni, ağlayan Helen..


 Helen kökenini her filminde oldukça belirgin bir şekilde ortaya koyan ve mitolojik göndermelerle de bunu şiirsel bir biçime çeviren Theo Angelopoulos'un 12. filmi Ağlayan Çayır, I. Dünya Savaşı devam ederken Rusya'da başlayan Bolşevik Devrimiyle beraber Odessa'dan (Kırım) sürülen bir grup Rumun Selanik yakınlarında bir köyde yaşadıklarını anlatıyor. 2004 yapımı film, devamı çekim aşamasında olan bir üçlemenin ilk adımıdır ve Angelopoulos'un diğer filmlerinden aşina olduğumuz Eleni Karaindrou, filmin hisli müziklerinin icracısıdır. Bu usta müzisyenin, senaryoyu bir kez okuması bile kâfidir, diğer haftaya albümü çoktan bitirmiş olabilir. Müzisyen ve yönetmen arasında böyle bir uyum Krzysztof Kieslowski ve Zbigniew Preisner arasında da görülebilir. Kieslowski ve Angelopoulos'un müzisyenleriyle birbirlerini son kerteye kadar anlaması ile oluşan bu müzikler, iki yönetmenin filmlerinin eşsiz birer şaheser olmasında büyük bir etkendir kuşkusuz.


Angelopoulos sinemasında politik bir duruşun varlığı az yada çok muhakkak hissedilir. Ulis'in Bakışı'nda memleketine dönen Yunan yönetmen A.'nın sosyalist olması, Bosna'da devam eden savaş ve bu savaşın manasızlığı gibi politik göndermeler varken; Sonsuzluk ve Bir Gün'de otobüste uyuyan kırmızı bayraklı devrimci gibi küçük detaylarla kendi Marksist ruhuna özgü duruşlar sergiler yönetmen. Savaşa ve erkek egemen bir dünyaya karşı alerjik bir sıkıntısı olduğu belli olan Angelopoulos, Ağlayan Çayır'da annesi ve babasını savaşta kaybetmiş bir kız çocuğunun yalnız başladığı meşakkatli yolu yalnız nihayetlendirmesini anlatıyor. Troyalı Helen'in 20.yüzyıla uyarlanmış bir örneği olan "Eleni", daha küçük bir kızken el ele tutuşarak geldiği, kendisini himayesine alan ailenin küçük oğlu Alexis'ten, çocuk sayılacak yaşta ikiz çocuk sahibi olur. Fakat bu filmde de pür dikkat seyretmedikçe anlaşılamayacak şekilde gizlenmiş sır, iki çocuğun büyüyüp Eleni'nin düğün gününde köyden kaçmalarıyla birlikte ortaya çıkar. Eleni'nin üvey babası ve aynı zamanda Alexis'in de öz babası olan Spyros, karısının ölümünden sonra Eleni'ye gönül bağlamış ama bu kaçış ve gidişle beraber hem eldeki Eleni'den olmuş, hem de saygınlığını yitirmiştir. Peşlerine düşmek,  kaybedilenleri elde etmek olabilir babaya göre.



Bizim sinemamızda 1976 yapımlı Şerif Gören filmi "Deprem"i hatırlatır bu kaçış ve kovalayış. Düğün gecesi kaçırıp kendine zorla aşık ettiği kızla (Türkan Şoray), ardından bir karabasan ruhu bırakıp kaçan gencin (Kadir İnanır) hikayesidir Deprem. Ona benzer, Alexis'in babası da onların izinden yürümekte direnir ve bu uğurda da ölür nitekim. Kaçmak, savaş ve kan kokan topraklarda nerede olursa olsun beyaz sayfalar açtırmaz insanın karşısına. İç savaş ve akabinde gelecek olan II. Dünya Savaşı ile beraber Eleni önce kocasından ayrılır "Amerikan Rüyası" uğruna, akabinde bir oğul Yunan askeri Yannis'ten, daha sonra da diğer oğul Devrimci Yorgo'dan ayrılır. Çilesi bitmez Eleni, bir gerillaya yardım ve yataklık etmekten de yıllar boyunca hapishanede kalır. Kadın ve anne Eleni'nin bu eril kara dünyada tek başına kalışının öyküsüdür Ağlayan Çayır.


Filmde müzik başta tema müziğiyle her an çıkabiliyor karşımıza. Enstrümanın envai çeşitiyle müziğe de bir saygı duruşu vardır ama bütün enstrümanları çalabilen erkek kısmısıdır. Şehrin mütemadiyen karanlığı, ahalinin siyah kıyafetleri, kara şemsiyeler karşısında Eleni'nin gelinliği ve denizin dibine asılmış bir yığın çarşaf vardır beyaz olan. Filmin büyük takdirlik sahneleri; babanın ölüsünün siyah bayraklar ile bir salla taşınması (burada siyah bayraklar ölümün sembolüdür), babanın ölümünden sonra köye dönen çiftin ağaçlarda asılmış koyunları görmesi, devrimci Nikos'un beyaz çarşaflar arasından vurulmuş halde son bir elveda için Alexis'in yanına gelmesi (burada Nicos'un kanlı ellerinyle çarşafa dokunması çok semboliktir ve İsmet Özel'in 'Bir Yusuf Masalı' şiirini hatırlatır: "Kar ve kan. Ak ve kızıl. Bir yüzün suçsuz zemininde Tutkunun canlandırdığı şey."), Eleni'nin kocası için ördüğü ama bitiremediği kazağın sökülüşü, iki farklı kutbun insanları Yannis ve Yorgos kardeşlerin savaş ortasında anneleri için sarılıp ağlaması ve Eleni'nin yıllarca içinde biriken sessiz çığlığın oğlu Yorgos'un ölüsü başında dünyaya yayılması...

Sanatsal, şiirsel ve üstüne bir de içi dolu filmler üreten Angelopoulos, umarız üçlemenin diğer filmleriyle de en az Ağlayan Çayır'ın verdiği hissiyatı yaşatır bizlere. 

The Weeping Meadow (2004) /  Theo Angelopoulos

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Olmayana Ergi Yöntemi

Çöplük

İrrasyonel sanılar